5 Şubat 2017 Pazar

Sermaye/Capital

Sermaye

“Sanatı yöneten, sermaye olunca doğal olarak da sanata bir işletme, bir yatırım aracı ve meta gözüyle bakılmaktadır. Marx’a göre ‘Zihinsel üretimin en yüksek düzeyini temsil eden sanat eserlerinin, burjuvanın gözünde bir kıymet ifade edebilmesi için, doğrudan maddi zenginlik üretebilecek şeyler olarak sunulmaları gerekir.’”1
“Benjamin Buchloh, çağdaş sanatla ilgili kötümser yorumlarında, kullanım değerinin giderek daha fazla geri plana itildiğini ve sanatın da (para gibi) neredeyse sadece mübadele* değerinden ibaret bir meta haline geldiğini söyler. Daha ileri bir aşamada, sanatta kullanım değerini gerçekleştirme iddiasından bile vazgeçilir; sanatçılar yalnızca, sanat ile meta kültürü arasında hiçbir ayrımın kalmadığı yeni ortamı yansıtır ve hiçbir eleştiri getirmeden ve hiçbir değişim arzusu göstermeden incelerler. Böylece, mübadele değerinin maddi tezahürü olarak sanat, zenginler tarafından gerçekten de para gibi, yarı likit spekülatif sermaye gibi kullanılır; bunun sonucunda da mübadele değerinin içselleştiği pek çok sanat nesnesi, herkesin gözlerinden ırak, sırf bu amaçla yapılmış depolarda kilit altında tutulur.
Sanatın, herhangi bir ticari ürün gibi kendine ait, üretimi, sevk ve idaresi, mezatları, spekülasyonları, çekleri, senetleri ve komisyoncuları bulunmaktadır. Bu haliyle kendine ait bir pazarı ve mübadele kuralları olan sektördür. Tarihin hiçbir döneminde sanat eseri ticareti günümüzdeki kadar kurumsallaşıp organize olmamıştır. Günümüzde ise sanat, piyasasıyla, ulusal ve uluslararası kurumlarıyla resmen bir sektör haline gelmiştir.
Şirketler açtıkları müzelerin/galerilerin başına küratörleri getirirken müzeler/galeriler de yönetimlerine işletmecileri ve pazarlama uzmanlarını almaktadırlar. Bu durum müzelerin/galerilerin nasıl şirketleştiğinin ve şirketlerinde nasıl müzeleştiğinin/galerileştiğinin ve dolayısıyla müze/galeri ve şirket arasındaki o keskin ayrımın nasıl da giderek kaybolduğunun göstergesidir. Sadece iç içe geçen sanat ve ticaret kurumları değil, aynı şekilde bu kurumların aktörleri de birbirine dönüşmüştür. Sermaye sahipleri piyasanın nabzını tutabilmek için sanatla oldukça haşir neşir olmuşlardır. Bu kadar finans ve sevkiyatın döndüğü bir ortamda sanatçılar ise birer mal yöneticisi ve finans takipçisi gibi davranmaya başlayıp bu yönde kendilerini geliştirmeye çalışmaktalardır. Sanatla sermaye arasındaki bu benzeşme sadece yönetimsel olarak değil ulusaşırılaşma ve yeni piyasalara açılma gibi hususlarda da aynılık göstermektedir. Hemen hemen tüm dünyayı saran kapitalizmin yayılmacı anlayışına paralel olarak sanat da küresel etkinlikler yaparak yenidünya düzenine kendini hemen adapte etmiştir. Post-endüstriyel dönemlerde sermayenin, üretimin ve üretim yönetiminin sınırlarını kaldırarak tüm dünyayı bir fabrikaya dönüştürme çabası, kendini, sanatta ve sanat yönetiminde, tüm dünyayı bir galeriye ve tüm hayatı bir sanat etkinliğine dönüştürülme çabası olarak göstermektedir. Özellikle komünizmin çöküp, kapitalizmin hemen hemen tüm dünyayı sarmaya başlayacağı 90’lı yıllarda, aynı şekilde tüm dünyayı saran küresel etkinlikler furyasının da başlaması bu paralelliği ortaya koymaktadır. Özellikle sermayenin desteklediği bienaller tam anlamıyla kapitalizmin kültürel sızma biçimi olarak görevlerini en iyi şekilde yerine getirmektedir. Bienaller, özel sermayenin ve ekonominin kültür alanına güncel sanat kılığında doğrudan müdahalesidir. Batı Avrupa’nın sömürgeci genişleme çağında bienaller ve çok ulusluların ve ulusal aile holdinglerinin nazik destekleriyle diğer yerlerde düzenlenen diğer etkinlikler pazar kazanımlarına dair süreçlere; rekabetin bertaraf edilmesine, ucuz sanatsal, genç ve yenilikçi konumların garanti altına alınmasına, stratejik ittifaklar üretilmesine denk gelir.”2 “Festivaller ve bienaller yalnızca sanat etkinlikleri olarak değil, küreselleşmenin ve ekonomik canlanmanın motorlarından biri olarak görülür. Bu inanç, festival ve bienalleri kent seçkinlerinin ilgi ve etki alanına sokmuştur. Yerel sermayeler bu tür küresel etkinlikleri kendi ülkelerinde yapabilmek için adeta birbirleriyle yarış içerisindedirler.”3

1Seçkin Aydın, “Küreselleşme Bağlamında Sanat ve Sermaye İlişkisi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0, (13.11.2016).
2Marina Grzinic, “İstanbul Bienalinin Eleştirisi”, Art-ist Güncel Sanat Dergisi, Sayı:7, 2008, s:35.
3Seçkin Aydın, “Küreselleşme Bağlamında Sanat ve Sermaye İlişkisi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0, (13.11.2016).

Capital

“When there is a capital that controls art, art is seen as a business or an investment instrument. According to Marx; ‘ To make works of art which represent highest level of mental production valuable in bourgeois’ eyes, they have to be presented as things that can produce wealth.”1
“In his pessimistic comments about contemporary art, Benjamin Buchlol says that contemporary art’s usage value has been pushed gradually to background and art (just like money) has almost become a meta which is all about its own barter value. In a further phase, even claim of making art’s usage value happen is given up. Artists reflects only a new environment which there is no distinction between art and meta cultur and they examine it without bringing a criticsm and showing any desire of chaning. Thus, art as its own barter value’s material manifestation, is used like literal money, half liquid speculative capital by the rich; as a result of this, several works of art material whose barter value is internalized, are being kept in locked storages which are made for this purpose.
Just like any commercial product, art has its own production, dispatching and administration, auctions, speculations, checks and comission agents. As such, it is a sector which has its own market and exchange rules. At any time in history, the trade of artwork has not been institutionalized and organized as it is today. Today, market of art has become an official sector with its national and international institutions.
While companies bring curators to the firms / galleries they open, they are also consultants and marketing specialists to the editors / galleries, museums / galleries bring counselors and marketing specialists for managing. This situation shows how museums / galleries become a company , how companies become museums / galleries and disappearance of sharp distinction between museums / galleries and company. Not only art and trade associations have been combined, also these institutions’ actors have transformed into each other. Capital owners mingled with art just to keep the pulse of the market. In an environment in which there are many finance and shipment, artists has started to behave like commodity managers, finance followers and they have been trying to improve themselves in this way.
This analogy between art and capital is identical not only in terms of management but also in terms of transnationality and the opening of new markets. Parallel to the expansionist understanding of capitalism, which surrounds almost the whole world, art also has adapted itself to the new world order by doing global activities. The effort to transform the whole world into a factory by lifting the boundaries of capital, production and production management in the post-industrial era shows itself as an effort to transform the whole world into a gallery and whole life into an artistic activity in art and arts management. Especially in the 90s when the communism collapsed and capitalism would begin to wrap almost the whole world, the start of global events that surrounds the world in the same way proves this parallelism. The biennials supported by especially the capital fulfill its duties in the best way as a form of cultural infiltration of capitalism. Biennials in the disguse of contemporary art are the direct intervention to private capital’s and the economy's culture field. Biennials in the era of Western European colonial expansion and other events held in other places with the kind support of multinationals and national family conglomerates come up to process of market gains; to eliminate competition, to guarantee cheap artistic, young and innovative positions, production of strategic alliances.”2
“Festivals and biennials are seen not only as artistic events, but as engines of globalization and economic revival. This belief has put festivals and biennials into interest and influence fields of urban elites. Local capitals are almost in a race to make such global events like this in their own countries.”3

1Seckin Aydin, “Küresellesme Baglamında Sanat ve Sermaye Iliskisi”, Atatürk University Fine Arts Institue Review, http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0, (13.11.2016).
2Marina Grzinic, “İstanbul Bienalinin Eleştirisi”, Art-ist Actuel Art Review, (7), 2008, p:35.
3Seckin Aydin, “Küresellesme Baglamında Sanat ve Sermaye Iliskisi”, Ataturk University Fine Arts Institue Review, http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0, (13.11.2016).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder