Sermaye
“Sanatı
yöneten, sermaye olunca doğal olarak da sanata bir işletme, bir
yatırım aracı ve meta gözüyle bakılmaktadır. Marx’a göre
‘Zihinsel üretimin en yüksek düzeyini temsil eden sanat
eserlerinin, burjuvanın gözünde bir kıymet ifade edebilmesi için,
doğrudan maddi zenginlik üretebilecek şeyler olarak sunulmaları
gerekir.’”1
“Benjamin
Buchloh, çağdaş sanatla ilgili kötümser yorumlarında, kullanım
değerinin giderek daha fazla geri plana itildiğini ve sanatın da
(para gibi) neredeyse sadece mübadele* değerinden ibaret bir meta
haline geldiğini söyler. Daha ileri bir aşamada, sanatta kullanım
değerini gerçekleştirme iddiasından bile vazgeçilir; sanatçılar
yalnızca, sanat ile meta kültürü arasında hiçbir ayrımın
kalmadığı yeni ortamı yansıtır ve hiçbir eleştiri getirmeden
ve hiçbir değişim arzusu göstermeden incelerler. Böylece,
mübadele değerinin maddi tezahürü olarak sanat, zenginler
tarafından gerçekten de para gibi, yarı likit spekülatif sermaye
gibi kullanılır; bunun sonucunda da mübadele değerinin
içselleştiği pek çok sanat nesnesi, herkesin gözlerinden ırak,
sırf bu amaçla yapılmış depolarda kilit altında tutulur.
Sanatın,
herhangi bir ticari ürün gibi kendine ait, üretimi, sevk ve
idaresi, mezatları, spekülasyonları, çekleri, senetleri ve
komisyoncuları bulunmaktadır. Bu haliyle kendine ait bir pazarı ve
mübadele kuralları olan sektördür. Tarihin hiçbir döneminde
sanat eseri ticareti günümüzdeki kadar kurumsallaşıp organize
olmamıştır. Günümüzde ise sanat, piyasasıyla, ulusal ve
uluslararası kurumlarıyla resmen bir sektör haline gelmiştir.
Şirketler
açtıkları müzelerin/galerilerin başına küratörleri getirirken
müzeler/galeriler de yönetimlerine işletmecileri ve pazarlama
uzmanlarını almaktadırlar. Bu durum müzelerin/galerilerin nasıl
şirketleştiğinin ve şirketlerinde nasıl
müzeleştiğinin/galerileştiğinin ve dolayısıyla müze/galeri ve
şirket arasındaki o keskin ayrımın nasıl da giderek
kaybolduğunun göstergesidir. Sadece iç içe geçen sanat ve
ticaret kurumları değil, aynı şekilde bu kurumların aktörleri
de birbirine dönüşmüştür. Sermaye sahipleri piyasanın nabzını
tutabilmek için sanatla oldukça haşir neşir olmuşlardır. Bu
kadar finans ve sevkiyatın döndüğü bir ortamda sanatçılar ise
birer mal yöneticisi ve finans takipçisi gibi davranmaya başlayıp
bu yönde kendilerini geliştirmeye çalışmaktalardır. Sanatla
sermaye arasındaki bu benzeşme sadece yönetimsel olarak değil
ulusaşırılaşma ve yeni piyasalara açılma gibi hususlarda da
aynılık göstermektedir. Hemen hemen tüm dünyayı saran
kapitalizmin yayılmacı anlayışına paralel olarak sanat da
küresel etkinlikler yaparak yenidünya düzenine kendini hemen
adapte etmiştir. Post-endüstriyel dönemlerde sermayenin, üretimin
ve üretim yönetiminin sınırlarını kaldırarak tüm dünyayı
bir fabrikaya dönüştürme çabası, kendini, sanatta ve sanat
yönetiminde, tüm dünyayı bir galeriye ve tüm hayatı bir sanat
etkinliğine dönüştürülme çabası olarak göstermektedir.
Özellikle komünizmin çöküp, kapitalizmin hemen hemen tüm
dünyayı sarmaya başlayacağı 90’lı yıllarda, aynı şekilde
tüm dünyayı saran küresel etkinlikler furyasının da başlaması
bu paralelliği ortaya koymaktadır. Özellikle sermayenin
desteklediği bienaller tam anlamıyla kapitalizmin kültürel sızma
biçimi olarak görevlerini en iyi şekilde yerine getirmektedir.
Bienaller, özel sermayenin ve ekonominin kültür alanına güncel
sanat kılığında doğrudan müdahalesidir. Batı Avrupa’nın
sömürgeci genişleme çağında bienaller ve çok ulusluların ve
ulusal aile holdinglerinin nazik destekleriyle diğer yerlerde
düzenlenen diğer etkinlikler pazar kazanımlarına dair süreçlere;
rekabetin bertaraf edilmesine, ucuz sanatsal, genç ve yenilikçi
konumların garanti altına alınmasına, stratejik ittifaklar
üretilmesine denk gelir.”2
“Festivaller ve bienaller yalnızca sanat etkinlikleri olarak
değil, küreselleşmenin ve ekonomik canlanmanın motorlarından
biri olarak görülür. Bu inanç, festival ve bienalleri kent
seçkinlerinin ilgi ve etki alanına sokmuştur. Yerel sermayeler bu
tür küresel etkinlikleri kendi ülkelerinde yapabilmek için adeta
birbirleriyle yarış içerisindedirler.”3
1Seçkin
Aydın, “Küreselleşme Bağlamında Sanat ve Sermaye İlişkisi”,
Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi,
http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0,
(13.11.2016).
2Marina
Grzinic, “İstanbul Bienalinin Eleştirisi”, Art-ist Güncel
Sanat Dergisi, Sayı:7, 2008, s:35.
3Seçkin
Aydın, “Küreselleşme Bağlamında Sanat ve Sermaye İlişkisi”,
Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi,
http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0,
(13.11.2016).
Capital
“When
there is a capital that controls art, art is seen as a business or an
investment
instrument. According to Marx; ‘ To make works of art which
represent highest level of mental production valuable in bourgeois’
eyes, they have to be presented as things that can produce wealth.”1
“In
his pessimistic comments about contemporary art, Benjamin Buchlol
says that contemporary art’s usage value has been pushed gradually
to background and art (just like money) has almost become a meta
which is all about its own barter value. In a further phase, even
claim of making art’s usage value happen is given up. Artists
reflects only a new environment which there is no distinction between
art and meta cultur and they examine it without bringing a criticsm
and showing any desire of chaning. Thus, art as its own barter
value’s material manifestation, is used like literal money, half
liquid speculative capital by the rich; as a result of this, several
works of art material whose barter value is internalized, are being
kept in locked storages which are made for this purpose.
Just
like any commercial product, art has its own production, dispatching
and administration, auctions, speculations, checks and comission
agents. As such, it is a sector which has its own market and exchange
rules. At any time in history, the trade of artwork has not been
institutionalized and organized as it is today.
Today,
market of art has become an official sector with its national and
international institutions.
While
companies bring curators to the firms / galleries they open, they are
also consultants and marketing specialists to the editors /
galleries, museums
/ galleries bring counselors and marketing specialists for managing.
This situation shows how museums / galleries become a company , how
companies become museums / galleries and disappearance of sharp
distinction between museums / galleries and company. Not only art and
trade associations have been combined, also these institutions’
actors have transformed into each other. Capital owners mingled with
art just to keep the pulse of the market. In an environment in which
there are many finance and shipment, artists has started to behave
like commodity managers, finance followers and they have been trying
to improve themselves in this way.
This
analogy between art and capital is identical not only in terms of
management but also in terms of transnationality and the opening of
new markets. Parallel
to the expansionist understanding of capitalism, which surrounds
almost the whole world, art also has adapted itself to the new world
order by doing global activities. The
effort to transform the whole world into a factory by lifting the
boundaries of capital, production
and production management in the post-industrial era shows itself as
an effort to transform the whole world into a gallery and whole life
into an artistic activity in art and arts management. Especially in
the 90s when the communism collapsed and capitalism would begin to
wrap almost the whole world, the start of global events that
surrounds the world in the same way proves this parallelism.
The
biennials supported by especially the capital fulfill its duties in
the best way as a form of cultural infiltration of capitalism.
Biennials in the disguse of contemporary art are the direct
intervention to private capital’s and the economy's culture field.
Biennials in the era of Western European colonial expansion and other
events held in other places with the kind support of multinationals
and national family conglomerates come up to process of market gains;
to eliminate competition, to guarantee cheap artistic, young and
innovative positions, production of strategic alliances.”2
“Festivals
and biennials are seen not only as artistic events, but as engines of
globalization and economic revival. This belief has put festivals and
biennials into
interest and influence fields of urban elites. Local capitals are
almost in a race to make such global events like this in their own
countries.”3
1Seckin
Aydin, “Küresellesme Baglamında Sanat ve Sermaye Iliskisi”,
Atatürk University Fine Arts Institue Review,
http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0,
(13.11.2016).
2Marina
Grzinic, “İstanbul Bienalinin Eleştirisi”, Art-ist Actuel Art
Review, (7), 2008, p:35.
3Seckin
Aydin, “Küresellesme Baglamında Sanat ve Sermaye Iliskisi”,
Ataturk University Fine Arts Institue Review,
http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/view/1025009748/0,
(13.11.2016).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder